Heather, iş hayatına atılmadan önce çantasını alarak Avrupa'ya doğru yola çıkar. Floransa’da paylaşılan bir kahve ve Prag’ın caddelerinde duyulan kahkahalar, onun Jack ile karşılaşmasını sağlar. Film, bu tesadüfün duygusal etkilerini ortaya koyarken izleyiciyi, bir trenin içerisindeki masalın içine hapsediyor. İki yabancı, bagajlarında sakladıkları sırlarla doluyken; geçmişteki tercihleri sorgulanmakta ve gelecek hayalleri sarsılmaktadır.
J. P. Monninger’ın romanından uyarlanan bu film, Avrupa’nın postkart gibi manzaraları eşliğinde aşkın mekansız yönünü irdeliyor. Yönetmen, diyalogları doğal bir şekilde sunarak abartıdan kaçınıyor; oyuncular özellikle duygusal sahnelerde son derece etkileyici. Basit ama içten bir hikaye olan bu eser, yolculuk sona erdikten sonra bile izleyicinin kalp atışlarının devam edeceğini hatırlatıyor.