Napoli’nin Sırrı, güneşin denizle buluştuğu bu şehrin dar sokaklarında aşk ve suçun iç içe geçtiği dikkate değer bir yapım olarak dikkat çekiyor. Hikâyenin merkezinde yer alan adli tıp uzmanı Adriana, renkli bir organizasyonda tanıştığı etkileyici Andrea ile kısa bir ilişkiye girerken izleyiciyi umut dolu hissettiriyor. Ancak Andrea’nın ertesi gün kaybolması, romantik hayallerini bir anda karanlık bir kabusa çeviriyor. Zavallı genç kadın, iş yerindeki otopsi masasındaki cesedin sırlarıyla yüzleşince, hem mesleki durumu hem de duygusal durumu alt üst oluyor.
Yönetmen, Napoli’nin yağışlı yollarındaki parlayan taşları ve dar geçitleri öyle bir ustalıkla yansıtıyor ki, atmosfer sanki gizemli bir karakter gibi kendini hissettiriyor. Adriana karakterini canlandıran aktris, şaşkınlığı ve kararlılığı dengede tutarak izleyiciyle bir empati bağı oluşturuyor; sonraki sahnede başına gelecek olayları merak ederek izliyoruz.
Genel olarak Napoli’nin Sırrı, hızlı kurgusu ve şehir manzaralarıyla dikkat çekiyor, fakat bazı anlarda melodramatik tonlar baskın hale geldiğinde, soruşturmanın gerilimi bir miktar düşüyor. Yine de yanıltıcı ilişkiler, kimlik karmaşası ve beklenmedik sonuyla izlemek için etkileyici bir yapım. Eğer Akdeniz’in hafif romantik atmosferi ile polisiye gerilim arasında gidip gelen hikayeler ilgini çekiyorsa, bu filmi izlemeni tavsiye ederim.