Hikâye sakin bir doğa resmiyle başlar. Kamera, tamamlanmamış bir akşam yemeği ve sona eren bir kavganın izleri üzerinde yavaşça dolaşır. Yerlerde dağınık duran kırık camlar, yaşanan gerilimin sessiz tanıkları gibidir.
Gece yarısı, bozuk bir yangın alarmının ara ara gelen bip sesiyle uyanan Maddy, hayatlarında meydana gelecek değişikliklerin henüz farkında değildir. Telefon sesi yankılanır. Arayan, Alice'dir. Telaş içindedir. Ormanın içinden geçen ıssız Hallow Yolu’nda, kendisiyle yaşıt bir kıza çarptığını anlatır.
Maddy hemen kocası Frank’i bilgilendirir. Çift, paniğe kapılarak kızlarını kurtarmak üzere Maddy’nin arabasına biner. Aynı zamanda, Maddy’nin yıllarca süren eğitimle edindiği ilk yardım bilgisi devreye girer. Alice’e ambulansı aramasını söyler ve telefonda kalp masajı yapması için onu yönlendirir. Otoyolda 1. derece bir kaza, ambulansın 15 dakika içinde olay yerine ulaşmasını gerektirmektedir; bu da demektir ki, onlar gelmeden önce sağlık ekipleri orada olabilir.
Ne var ki, Alice’in çabaları sonuç vermez. Kızın muhtemelen öldüğü anlaşılır. Panik başlar. O an, ebeveynlik anlayışları zıtlaşmaya başlar. Maddy, kızına CPR’a devam etmesini ve olay yerine gelen sağlık ekiplerine kadar elinden geleni yapmasını söyler. Frank ise farklı bir perspektife sahiptir. Kızlarının hapse girme olasılığı onu endişelendirir. Bir plan yapar. Gerçeği saklamaya yönelik bir plan…
Ahlaki sorumluluk ile ebeveyn içgüdüsü, yasal zorunluluk ile koruma isteği arasında kalmış olan bu çift, yolda hem kendi içsel sırlarıyla hem de olayın düşündüklerinden daha karmaşık gerçekleriyle yüzleşmek zorunda kalacaklardır. Ve hiçbir şey, onları bekleyen müdahaleye hazırlıklı değildir.