Bir kişi, hayatının aşkını trajik bir şekilde kaybettikten sonra, onu geri elde etmenin tek yolunun bilinçli rüyalar olduğunu düşünmeye başlar. Bir bilimsel uyku çalışmalarında yer alan bu adam, rüyalarını yönlendirebilmesini sağlayan gelişmiş bir teknoloji aracılığıyla sevgilisiyle hayallerinde yeniden buluşur. Rüyalar giderek daha canlı, gerçekçi ve tutkuyla dolu hale geldikçe, adamın zihni ile gerçek yaşam arasındaki çizgiler belirsizleşmeye başlar.
Gerçek hayatta giderek yalnızlık çeken ve psikolojik açıdan zor günler geçiren bu birey, rüya dünyasında geçmişte yaşadığı anıları yeniden deneyimleyip, yeni anılar oluşturur. Fakat bu yapay mutluluğun bir bedeli vardır: zihni, rüyayı gerçek gibi algılamaya başladıkça, rüya yapısı bozulur ve karamsar bir hâl alır.
Adam, hem sevgilisini bir daha kaybetme korkusuyla hem de rüya düzenini sürdürmek için sistemi kendi çıkarları doğrultusunda kullanmaya başlar. Zamanla, hayal ve gerçekliğin iç içe geçtiği bu evrende, kayıp, sevgi ve kabullenme üzerine derin bir yolculuğa çıkar. Sevgili kadını bir daha kaybetmemek için verdiği mücadele, onu içsel olarak dönüştüren olağanüstü bir keşfe yönlendirir.